Siyasi Partilerde Üyeliğin Anlamı

Siyasi partilere üye, temelde ülkenin kanunları ve partinin tüzüğü çerçevesinde partiye bağlılığını kurumsal bir yapı ile birleştirerek kaydını yaptıran kişiye denir. Tarihsel olarak bakılınca partilerin sistematik olarak üye kaydı yapmalarına imkan tanıyacak şekilde örgüt modeli oluşturmaları, 1900’lü yıllarda sosyalist/sosyal demokrat partileri siyasi partiler tarihine yaptıkları çok önemli bir katkı şeklinde gelişmiştir. O yıllarda örgütlenmeye başlayan işçi sınıfı, parlamentoda da sesini duyurabilmek için siyasi partilerin içinde örgütlenmeye ve/veya partiler kurmaya başlayınca, kitlesel üyeliği önemli bir siyasi güç olarak kullanabileceğini anladı. Oy verme hakkını da alması ile birlikte kitlesel olarak partilere üye olup, onları etkilemeyi hedefledi. Liberal ve Muhafazakâr partilerin bugünkü anlamda üyeliğe dayalı bir örgütlenmeleri yoktu. Seçimlerde yerel olarak oy toplamaya yönelik güçlü kesimlerden oluşan küçük komiteler halinde çalışıyorlar, seçimden seçime hareketleniyorlardı. Üyeliğe dayalı partiler (ki artık bütün siyasi partiler az çok üyelik temelinde hareket etmektedir) güçlü bağışçıların oluşturduğu kaynak yerine üye aidatları ile masraflarını karşılamaya; kampanyaları, ücretle tutulan emek yerine gönüllü gruplar tarafından yürütmeye başladılar. Kısaca, siyasi kararların alınmasında üyenin aktif olması ve bunu için üyeye parti içi eğitim ve bilgilendirme yapılması, parti içinde seçimlerin yapılması gibi bugün siyasi görüşü ne oluşa olsun birçok parti tarafından kabul gören örgütlenme modeli yaklaşık bundan yüzyıl önce ortaya çıktı.
Bugün Türkiye’deki siyasi partiler konusuna da temel olan il ve ilçe başkanlıkları şeklinde üyeye bağlı örgütlenme modeli esasında sanayi toplumunun bir ürünüdür.
Önce siyasi parti üyeliğinin anlamı ile başlamak istiyorum. Siyasi partinin üyesi olmak isteyen bireyi kendisinin özgür iradesi ile o partiye olan bağlılığını ifade eden bir süreçten geçer. Bu genellikle bireyin imzaladığı bir formla başlar (son dönemlerde bu beyan internet üzerinde de oluşturulmaktadır) partinin kuralları çerçevesinde bazen aday üyelikle başlayan, sonra da parti yönetimi ile onanmaya varan bir süreçle sonuçlanır.
Genelde üye asgari iki konuda taahhütte bulunur. Partiye oy vermeye ve üye aidatı vermeye. Siyasi partilerin üyeleri partiyi meşrulaştırmak, oy vermek ve oy kazandırmak, partinin faaliyetlerini oluşturmak onlara katılmak, kampanyada maddi olarak katkı yapmak gibi işlevleri de üstlenirler. Üyelerde buna karşı olarak partiye fikren katkı yapmayı, seçim süreçlerinde ve yönetimlerde söz sahibi olmayı partilerinden talep eder. Siyasi partiler üyelerinde bir aidiyet duygusu yaratırlar, üyelerinin birbirleri ile dayanışma içinde olması için çalışırlar. Bir siyasi parti ne kadar çok seçmenini üye yaparsa kendini seçimlerde o kadar güvende hisseder.
Burada bir önemli hususa dikkat çekmek istiyorum. Üyeler özgür bireyler olarak partiye müracaat eder ve kayıt olurlar. Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığı gibi vatandaşın TC. Kimlik numarasını bulup onu “üyemiz” diye Cumhuriyet Savcılığına bildirmeye üye kaydetme denmez. Nitekim AKP bu “üye” olarak kaydettiği 11 milyon kişiden ne imza, ne aidat almakta ne de onların parti içi karar mekanizmalarında yer almasına izin vermektedir. Zaten herkesin de bildiği gibi zaman zaman bazı vatandaşlar ben o partiye oy bile vermedim, üye de olmadım nerden kaydetmişler diye savcılığa başvurmaktadır. Yani bu 11 milyon kişinin bir kısmı gerçek anlamda “üye” sıfatını ve sorumluluklarını taşımamaktadır.
Üyeliğe dayalı ve üyelikten güç kazanan siyasi partiler tarihsel olarak sosyal demokrat, sosyalist partilerdir. Üyelerinin hem siyasi donanımlarına hem de dayanışmalarına önem verirler. Parti içi eğitim görüş ve programların tartışılması, kampanya yapma gibi siyasi unsurların yanı sıra, ortak faaliyetler yaparak üyeler arasında bir dayanışma oluşturmaya çalışırlar.
Özellikle nispeten homojen nüfusu barındıran (işçi sınıfı semtleri konutları, maden kasabaları gibi) mekanlarda parti üyeliği hem dayanışma ve sosyal etkileşim hem de siyasi faaliyet anlamına geliyordu. Partiler lokaller işletir, çeşitli kültürel ve sosyal faaliyetler, örgütler, gençler için kamplar, spor faaliyetleri düzenlerdi. Bu durumda birçok kişi hem parti üyesi hem mahalle komşusu hem sendika üyesi hem de aynı tür işi yapmaktaydı. Yani üst üste örtüşen kimliklerle bezenen Siyasal aidiyet, sınıf ve benzer iş yaşamı hatta benzer yaşam paydası ile güçlendirilmiş bir dayanışmanın sonucu ortaya çıkardı.
Aşağıda tartışacağım gibi siyasi partiler toplumsal değişimle sadece siyasi görüşlerini geliştirmezler; aynı zamanda örgüt modellerini ve üyelik yapılarını da toplumsal değişime uyumlulaştırmak zorundadır. Nasıl tarım toplumundan sanayi toplumuna geçtikten sonra siyasi partileri üye temelli örgütlenmeye geçtilerse bugün de bilgi toplumuna uygun örgüt modelleri oluşmaktadır. Bu anlamda önümüzdeki dönemde partiler için ciddi bir değişim sınavı beklenmektedir.
Son 30-40 yılda toplumsal ve ekonomik yaşamdaki değişiklikler hem oy verme davranışında hem de partilerin üyelik yapılarında çok ciddi değişikliklere yol açtı. Bunun nedenlerini birkaç başlıkta inceleyebiliriz.
- Değişen sınıf yapısı ve sosyal örgütlenme Avrupa’da sosyalist partileri büyük ölçüde üye kaydettikleri dönemde sendikalı fabrika işçilerinin çok yoğun olarak üye olduklarını görüyoruz. Son 50 yılda üretim süreçlerindeki değişme sonucunda sendikalı işçi sayıları azalmış esnek üretim ve daha sonra bilgi toplumu sonucu bütün iş gücü piyasalarını ve çalışma şartları ve ilişkileri farklılaşmıştır. İşçiliğin yoğun olduğu yerleşimlerinin yerini göçlerle de birlikte daha çeşitlenen mahalleler almıştır. Bu değişim sonucunda siyasi partilere üyeliğin çok ciddi olarak düştüğünü görüyoruz. Örneğin İngiliz işçi partisinin üye sayısı 2020’de 1950’dekinin yarısı kadardır. Daha çarpıcı olarak Alman Sosyal Demokrat Partisinde, 1990’dan bugüne üye sayıları yarı yarıya azalmıştır. En dramatik olan Fransız Sosyalist Partisinin üyeleri 2016’dan 2012’ye 4/1’e inmiştir. Zaten üyelik temelli örgütlenmesi zayıf olan muhafazakâr liberal partilerde de benzer görüşler yaşanmaktadır. Örneğin, İngiliz muhafazakâr partisi 2005’ten 2012’ye zaten az olan üyelerinin yarısını kaybetmiştir. Kısaca bütün siyasi partiler üye kaydetmektedir.
- Siyasal yapılarda da ciddi değişiklikler olmuştur. En önemli değişiklik seçimlerde siyasi iletişimin ve kampanyaların alanının büyük ölçüde medyaya (son yıllarda ise sosyal medyaya) kayması sonucunda üyenin partiye doğrudan oy kazandırma rolün azalmasıdır. Yani eskisi gibi üye ve aktivist partili kanadıyla aktarılan bilgi, televizyon gibi yaygın iletişim araçlarının aracılığı ile verilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda görsellik, temsiliyet, kampanya tekniklerini bilme ve iyi kullanma siyaset içinde artan bir öneme sahip oldu. Siyaseti belirlemede medyanın başat bir konumu gelişti. Medya çarpıcı ve görsel olarak ilgi çekeceğini düşündüğü unsurları takip ettiği için örgütü değil genel merkezleri hatta özellikle de lideri öne çıkarmaya başladı. Bu yeni durumda siyasi partilerde politikacıların yanı sıra profesyonel personelin de önem kazandığını siyasi iletişimin artan bir şekilde “bilimsel/teknolojik” hale geldiğini görüyoruz.
Bu noktada başkanlık sistemlerinde bu süreci artırdığını ve lidere sadece partinin üst yönetimin temsilcisi olarak değil aynı zamanda aday olarak da odak haline getirdiğini belirtmeliyim.
- Değişen siyasi süreçlerden bir diğeri de seçmenin parti bağlarının zayıflaması. Özellikle batı ülkelerinde artık seçmen eskisi gibi partilere uzun süreler hatta nesiller boyu bağlı kalmıyor. Yeni partilerde bu gevşek bağdan yararlanarak oy toplamaya çalışıyor. Ayrıca artık seçmen siyaseti dayanışmadan çok bireyin özgür seçimi olarak görmeye başladı. Bu durumda siyasi partiler seçmeni çekmek ve partiye oy vermeye devam etmesini sağlamak için bu gerçeği görerek hareket etmek zorunda kaldılar. Yani siyasetin yapısı da toplumsal yapıyla birlikte hızla değişiyor, siyasi partiler de bu değişikliklere uyum göstermek zorunda kalıyor.
Kısaca, seçmen partinin fikirleri tam olarak benimsense bile esnek bir bağı üyeliğe tercih ediyorlar. Burada da tek etken hukuki yasaklar veya siyasi baskı korkusu değildir. Bu tür engellerin olmadığı ülkelerde de aynı eğilimler fazlasıyla söz konusudur.
Siyasi partiler bu yeni ortamda seçmene üyelik dışında yeni seçenekler sunmaya yeni esnek ortamlar oluşturmaya başlamıştır.
Burada partinin temel hedefi kendi seçmenini sadık tutma, onun desteğini tazeleme ve partiye olan bağını güçlendirmektir. Diğer yandan da parti seçmen kitlesini genişletmeyi de hedefler. Bu durumda sadece üyelik değil, aynı zamanda farklı ve çeşitli katılım formlarının geliştiğini görüyoruz. Parti gönüllüleri, parti destekçisi platformları, sosyal medya takipçileri, kampanyalarda çalışanlar hatta kendileri ayrı bir örgütlenme halinde olup seçimlerde oy mobilizasyonu yapanlar gibi. Bu tür örgütlenmenin CHP açısından en güzel örneğini 2019 yerel seçimlerinde CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nu destekleyen İstanbul Gönüllüleri adlı platform oluşturdu. Bu birliktelik; formel üyeliği olmayan, esnek destekçilerin gönüllülük esasında istediği ölçüde katkı verdiği, belirgin bir liderlik yapısı olmayan, tek bir amaç için olmuşmuş ve bu anlamda da süreklilik iddiası olmayan bir oluşumdu. Önümüzdeki yıllarda siyasi partilerin yandaş/destekçi profillerinin artan bir şekilde böylesine olacağını düşünebiliriz.
Bu değişim bizi üyelik ne olacak kaybolacak mı ne yapacak ne işe yarayacak sorusuna getiriyor. Önümüzdeki yıllarda göründüğü kadarıyla üyelik yok olmayacak ama partiler az fakat güçlü bir üye yapısına sahip olacaklar.
Önce bu yeni oluşan yukarıda tartıştığım siyasi ve toplumsal ortamda üyelik niye önemli ve partiler üyelik yapılarını her türlü zorluğa rağmen niye güçlendirmeliler oradan başlayacağım.
Zamanla seçmenin oy verme davranışının artan kayganlığından bahsettim ama yine de özellikle Türkiye gibi daha derin fikir ayrılıklarının olduğu ülkelerde parti üyeliği bir nevi siyasi kimlik işaret etmek, bağlılığı vurgulamak anlamına gelmektedir. Bireyler, ülkeleri hakkındaki kaygılarını, düşüncelerini ve menfaatlerini tartıştıkları, paylaştıkları bir örüntüye ait olmak isteyebilirler. Birçok özgür birey tarafından açıkça desteklenen bir parti önemli ölçüde meşrutiyet kazanır.
Her ne kadar son yıllarda partilerde devlet yardımları ve büyük bağışlar üye aidatlarından daha fazla meblağlar oluşturuyorsa da üye aidatları hala daha ciddi bir katkı oluşturmaktadır. Özellikle kampanya broşürlerini dağıtmak, mitinglerde hazırlık desteği yapmak gibi üyenin emek katkısı yer yer önemli olmaktadır.
Üyeleri olmayan veya aktif olmayan bir parti sadece üst düzey yöneticilerden oluşur ve demokratik katılım süreçlerinden uzaklaşır. Zaten bu nedenle çağdaş partilerde üyeler parti içi seçim süreçlerine (parti yöneticilerini seçime aday olma ve aday belirme) katılırlar. Üyeler aynı zamanda partinin aday havuzunu oluşturur. Zaten partilerde genellikle adayların üye olmasını bazen de uzun sürelerle kayıt olmuş ve parti içinde çalışmış olmasını beklerler.
Üyenin partinin düşünce ve politika oluşturma süreçlerine de katılması beklenir. Kampanyalarda medyanın hatta giderek artan bir şekilde sosyal medyanın bu kadar başat olmadığı dönemlerde üyenin bir nevi “tebliğ”, “görüş yayma” ve “propaganda” görevi olduğunu ve bunun azaldığından bahsettik. Şimdi ise üyenin ikili bir görevi oluşmakta. Toplumda değişen olayları, toplumun duygu düşünce ve beklentilerini, parti içine yansıtmak, yeni oluşumları, yeni fikirleri, yeni örgütlenmeleri takip edip partiye yansıtmak gibi partinin toplumla ilişkilerinin can damarını oluşturan bir rolü vardır. Pek tabi ki bu rolün yapılabilmesi için partide katılımcı platformları, politika oluşturan komiteleri, parti programı ve seçim bildirgelerinin demokratik olarak oluşturulduğu açık tartışma ortamlarının olması gerekir. Ancak böylelikle dogmatizmden uzaklaşıp sadece pragmatik seçim vaatlerinin yer aldığı değil gerçek düşüncelerin ve inançların yaşatıldığı bir ortam oluşur. Bu durumda da üye kendisini partiye ait hisseder.
Kısaca, üyeliğe açık, içinde seçimlerin olduğu, üyenin katılımcı katkısını yapabildiği kuralları esnek olmakla birlikte net olan bir parti günümüzün ve geleceğin parti modelini oluşturmaktadır.