
Hukukun üstünlüğünün yetersiz olduğu yer ve zamanlarda; yerel çapta kabadayılar ve daha organize olmuş çeteler hem nizamın sağlanmasında hem de iktisadi faaliyetlerde etkin hale gelirler. Suç örgütleri kurumsallaşarak mafyaya dönüşür ve suç unsuruyla elde edilen gelirlerin büyümesiyle kara para aklamak özel yapıların kurulmasını gerektirir. Paralel bir yapı olarak yasal iş ticari işletmeler açılır. Tüm bu süreçlerde devletin sorumluluğu, üstüne düşen düzenleme ve denetimi yapmamaktır. Bu devletin yetersiz otoritesi kaynaklı olabilir, ancak genellikle muktedir ama denetimsiz devletin yönetiminde yer alan kişilerin örtülü bir şekilde suçlularla iş birliği ile gerçekleşir. Hatta devletin güvenlik bürokrasisinde yer alanlar sadece birey olarak değil, kurumsal olarak da bu yasadışı faaliyetlerin içinde yer alabilir. Uyuşturucu, insan ve silah kaçakçılığı gibi fiillerde genel durum bu şekildedir. Ağır suç unsurlarıyla elde edilen gelirler sürekli artsa da devletin yer aldığı büyük hacimli yolsuzluklar daha ön plandadır.
Günümüzde toplam ekonomik hacmin büyümesi ve devletlerin ekonomideki varlığı neticesinde, devletle özel sektörün birlikte yer aldığı ve ilk bakışta kanuna tabi ancak kanunların esnetilmesi veya denetlenmemesi ile oluşan yasal faaliyetlerdeki yasa dışı gelirler daha büyük bir sorun haline gelmiştir. Devletin düzenleme ve denetleme yetkilerinin kötüye kullanılarak; mal ve hizmet alım ihalesi, varlık satışı, rant oluşturulması ve teşvik-vergi politikaları şekillerinde yolsuzluklar yaygındır. Böylece yandaş kapitalizmi veya ahbap-çavuş kapitalizmi olarak isimlendirilen; emek sömürüsü ve emperyalizm yoluyla servet oluşturma mekanizmalarına ek, miras kapitalizmi gibi servet adaletsizliklerine yol açan bir sistem oluşmuştur. Kurumsallığın noksan ve hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu rejimler bu sisteme uygun ortamı sağlarlar. Dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelerde bu durumlarla sık karşılaşılır.
Yandaş kapitalizminin geleneksel yöntemi devletin mal ve hizmet alımlarında ihale yapmaması veya ihale şartnamelerinin belirli grupların kazanacağı şekilde hazırlanmasıdır. Türkiye’de kamu ihale kanununun sürekli değiştirilerek davetle ihale gerçekleştirilmesi veya rekabete açık ihaleleri cazip teklifle kazanan gruba sonradan kayıplarını fazlasıyla telafi edecek avantajlar sağlanmasına çok rastlanmaktadır. İstanbul Havalimanı işletme ihalesi tipik örneğidir.
Bir diğer yöntemse, kamuya ait işletme ve taşınmazların belirli grupların kayırılarak onlara satışla devredilmesidir. Satış esnasında varlığın cari değeri veya gelecekteki potansiyeli bilinçli olarak dikkate alınmaz. Yani değerleme sonucunda satış fiyatı kasıtlı düşük gösterilir ya da kamunun kendi yatırımlarıyla potansiyeli artırılıp satış yapmak yerine hızlıca devir gerçekleştirilir. Tekel’in alkollü içki grubunun satışı en bilinen örneklerdendir.
Doğrudan herhangi bir grubun zarar etmediği ama küçük bir zümre için servet oluşumuyla sonuçlanan yöntemse rant mekanizmasıdır. İmara açık olmayan, imar hakkı kısıtlı olan veya imara açılma esnasında maliyetli çevresel koşulları karşılaması gereken arazilere gerekçesi olmasa bile geniş imar hakkı verilir. Özellikle konut ve ticari kullanımlar için rağbet gören yerlerde uygulandığında, kararın alındığı andan itibaren zenginleşme oluşur. Türkiye’de etrafındaki yapılara göre belirgin bir şekilde yüksek olan veya çevre hassasiyetleri bir kenara bırakılarak yapılaşmaya açılan alanlar rant yoluyla oluşturulan yolsuzlukların parçasıdır. İstanbul’daki tarihi silüeti bozduğu görülen 16/9 isimli gökdelenler en bilinen örneklerdendir. Her ne kadar üçüncü kişiler doğrudan zarar görmeseler de, ulaşım ve altyapı yükünün artması nedeniyle toplumsal refah düşüşü yaşanır. Ayrıca toplum, tüm ekosistemi içine alacak kapsamda tanımlanırsa, oluşan çevre tahribatı ile yine sosyal kayıp gerçekleşmiş olur.
Devletin ekonomi üzerindeki etkileri arasında vergi politikasını belirlemesi önceliklidir. Vergi istisna ve muafiyetleri ile uzlaşma sonucu düşürülen vergi cezaları hem şirketlerin hem de şahısların gelir durumunu doğrudan etkiler. Dönemin Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın iktidara yakın holdinglerin vergi borçlarının büyük ölçüde silinmesine dair 2010 yılındaki listenin doğruluğunu 2016’da onaylaması tipik bir örnektir. Ekonomik ve sosyal amaçlar için sağlanması gereken devlet teşviklerinin; ilgili hedeflerle bir ilişkisi olmasına bakılmadan sunulması ve sonuçlarının takip edilememesi de yandaş kapitalizmine girer. Demirören Grubu’na medya şirketini satın alması için Ziraat Bankası’ndan sağlanan kredi iyi bir örnektir.
Bu ana yöntemlere ek olarak devletin düzenleme ve denetleme faaliyetlerini bilinçli çalıştırmadığı durumlar da yaygındır. Örneğin iş güvenliği ve çevre yönergelerine dair belirli şirketler için düzenli olarak yapılmayan denetimler esasında küçük bir gruba maliyet düşürme yoluyla ek gelir sağlanmış olur. Rekabetin hem tedarikçiler hem de tüketicilerin korunması için güçlü tutulması gereken bir alanda tek bir firmanın hakimiyetine göz yumulması veya hizmet sunucuya dair şikayetlerin dikkate alınmayarak üstünün örtülmesi gibi filler de mevcuttur.
Meksika’da potansiyeli yüksek ve tekel konumundaki Telmex şirketini, yabancı ortaklarıyla birlikte, 1990 yılında özelleştirme esnasında satın alan Carlos Slim, 2010-13 yılları arasında dünyanın en zengin kişisi unvanını kazanmıştır. Önceki Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma ile kurdukları ortaklıkla ülkenin Gupta Ailesi ülkenin en zengin 7. kişisi olmuştur. Benzer kişi ve gruplar ekonomik potansiyeli yüksek gelişmekte olan ülkelerde bulunmaktadır.
Türkiye’de yandaş kapitalizmin geldiği noktaya dair en çarpıcı gösterge, 5’li Çete ismiyle bilinen ve İstanbul Havalimanı ihalesini üstlenen 5 holdingin tamamının; Dünya Bankası’nın 1990-2020 yılları arasındaki verisine göre en çok kamu ihalesi alan 10 kurum arasına girmesidir. Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin ve MNG grupları Türkiye’de sembol olmuştur. Ancak inşaat, turizm ve enerji sektörlerinde yer alan, yandaş kapitalizm neticesinde büyüyen ve iktidarla yakın ilişki içerisinde oldukları bilinen başka büyük firmalar da bulunmaktadır.
The Economist dergisi, yandaş kapitalizmle servet oluşturmuş dolar milyarderlerinin toplam varlık büyüklüklerini ülkenin GSYH’si ile kıyaslayarak endeks oluşturmaktadır. Bu endekse göre Rusya açık ara farkla birincidir. Meksika, Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler listede ön sıradadırlar. Türkiye ise 13. sıradadır ve gelişmiş ülkelerin hayli önündedir.
Yandaş kapitalizminin en temel sonucu rekabetin bozulması ve neticesinde tüketiciler ile tedarikçilerin kayıp yaşamasıdır. Çünkü kayırılan gruplar ellerindeki bu gücü fiyatlama gücüne dönüştürerek ek gelir sağlarlar. Böylece ekonomik açıdan en verimli olmayan kurumlar güçlenir, zamanla diğer yatırımcılar da bu eğilime katılarak yandaş kapitalizmi için uygun sektörlere kayarlar. Böylece ulusal kaynaklar verimliliğe göre değil, devlet destekli kar beklentisiyle bu alanlarda yoğunlaşır. Sadece maddi sermaye değil beşeri sermaye de kendi faydasını artırabilmek maksadıyla bu alanlarda eğitim almaya ve istihdam edilmeye yönelir. Neticesinde en nitelikli kişiler bu sektörlere özelleşirken, ülkenin kalkınması için daha gerekli olan alanlarda boşluklar yaşanır. Bu sürecin parçası olmak istemeyen yatırımcı ve çalışanlar ise yurt dışına çıkmayı tercih ederler. Yurt içinde kalanlar ise hak ettikleri mevkiye ulaşamamış olurlar. Çünkü yandaş kapitalizmin en ağır sonucu servet ve itibar adaletsizliği yaratmasıdır.
Tüm bu süreçler ilgili kanundaki değişikliklerle gerçekleştirildiği için görünürde yasaldır; fakat ihaleyi veren ve alan taraflar arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasıyla suç olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle mali denetime ek olarak adli soruşturmaların yürütülmesi gerekir. Oluşan zararlarda ortak veya kreditör olarak yabancı yatırımcı ve finans kuruluşları da olabilir. İncelemenin uluslararası tahkim kararlarıyla durdurulmaması veya benzer yatırımların zan altında kalma endişesiyle kaçmaması için, tüm süreçler hukuka uygun götürülmelidir.
Yandaş kapitalizmi ile mücadelede adli soruşturmalar mevcut düzenin tadilinde etkili olur, ancak bu koşulların ortadan kalkmasını sağlamaz. Bunun için devletin planlama, düzenleme ve denetim işlevlerini genişletmesi ve sıkı uygulaması gerekir. Planlama ile insan ve sermaye gücünün hangi sektörlere aktarılacağı daha etkin belirlenebilir. Kirli siyasetçilerin tercihleriyle büyük yatırım kararlarının alınması engellenmiş olur. Planlamada sosyal amaçların da dikkate alınması, kentleşme sorunlarını ve çevre tahribatlarının kontrolden çıkmasını önler. Ayrıntılı düzenlemeler ise devlet ile iş dünyası arasındaki çizginin daha belirgin bir şekilde ayrılmasını sağlar. Sakıncalı iş ilişkisi kuran siyaset ve bürokratlar bu durumun tespiti halinde sonuçlarını en baştan bilirler. Denetim ise tüm bu süreçlerin sürekli gözden geçirilmesini ve ihlallerin hızlı bir şekilde cezalandırılarak yandaş kapitalizme kayışın caydırılması işlevini görür.
Günümüzde doğrudan suç unsurlarıyla elde edilen ve devletin de dahil olduğu mafya sistemleri hala yaygındır. Ancak iktisadi büyüklük ve siyasi etki olarak yandaş kapitalizmi daha ön plandadır. Servet ve itibar adaletsizliği bu düzenin en temel sonuçlarıdır. Yandaş kapitalizmle mücadelede adli soruşturmalara ek olarak, planlama, düzenleme ve denetim olmazsa olmazdır.