
Yoksulluk haklara erişememe halidir yani fırsatlara erişememe hali, çocuklarda ailenin erişemediği fırsatlardan zorunlu olarak mahrumiyet yaşarlar. Çocuk yoksulluğu yoksulluk içinde yaşama durumunu ifade eder. Çünkü çocuk aileye bağımlıdır, yoksul aileler de kolaylıkla durumlarını değiştiremezler. Yoksulluk içinde büyüyen çocuklar sağlık, eğitim gibi alanlarda sorunlar yaşarlar, yoksulluk çocukların gelişimine zarar verdiği gibi, fiziksel, duygusal cinsel istismar riskinin artması, eğitim hayatının aksaması gibi sorunlara da neden olmaktadır. Yoksullar adına yoksulların içinde yer almadığı binlerce proje yapılır ama yoksulluk sürekli çoğalmaya devam eder, arkada da sözde yoksullar adına yapılan ama yoksulların içinde yer alamadığı proje çöplüğü kalır. Bu nedenle sürekli yoksulluk oranı her yıl artar. TÜİK, 2021 Yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarına göre sürekli yoksulluk oranı yüzde 13,8; “sürekli yoksulluk” son beş yılda ve önceki üç yıldan, en az ikisinde yoksulluk riski altında olanları tanımlanmakta. Yani hanedeki her bireyin, belirlenen açlık sınırlarının altında yaşadığı ve bu sınırdan çıkma olasılığının düşük olduğu anlamına geliyor. Sürekli yoksulluğun artması aynı zamanda o ülkedeki ekonomik krizin derinleştiğini, siyasi istikrarsızlığın, demokrasinin zayıfladığı, insan hakları ihlallerinin de çoğaldığının bir göstergesi. Sürekli yoksulluğun nedenlerini anlamaz isek “çocuk yoksulluğunun” çocukların suça sürüklenme nedenlerini de anlayamayız. Aynı zamanda sürekli yoksulluk içinde yaşayan çocuklarında yetişkin olduklarında “yoksul” olma olasılıkları yoksul olmayan ailelerdeki çocuklardan çok daha fazladır. Sağlık Bakanlığı tarafından okul çağındaki 6-12 yaş çocukların yeterli ve dengeli beslenmesinin nasıl olması gerektiği açıklanmış fakat halen devlet okullarında ücretsiz sunulan bir sağlıklı beslenme programı yoktur. Son aylarda gıda fiyatlarındaki artışlar, ailelerin gıdaya erişiminde sorunlara yol açmakta; aileler sağlıklı beslenmeyi sağlamakta ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bütün bu koşullar ekonomik zorluklar, evdeki şiddet, okul devamsızlığı, okul terki nedeni ile çocukların sokakta olması çeşitli riskleri de beraberinde getirmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın “Narkolog” 2022 araştırmasında uyuşturucuya başlama yaşı tüm dünyada ortalama yaş ve ortanca yaş değeri üzerinden hesaplanmaktadır. Uyuşturucu maddeye kullanmaya başlama yaşı bakımından 15-24 yaş döneminin en riskli grup olduğu bu yaş grubunda uyuşturucuya başlayanların oranı, 2020 yılında %73,6, 2021 yılında ise %73,7 olarak ölçülmüştür. Yapılan araştırmalar çocuklarının çoğunun okul terki, şiddet ve ekonomik nedenlerle uyuşturucu kullandığını ortaya çıkarmıştır. Yine Şanlıurfa Barosu Ceza Muhakemesi Kanunu Uygulama raporuna göre, 1 Ocak 2021 ile 1 Temmuz 2022 arasındaki bir buçuk yıllık dönemde, suça sürüklenen çocuk 5 bin 972 olmak üzere toplam 14 bin 262. Bu sayının yüzde 10’nu 12 yaşından küçük çocuklar oluştururken, yüzde 21’ini 12-15 yaş aralığında bulunan çocuklar, yüzde 69’unu ise 15-18 yaş aralığında yer alan çocuklar oluşturuyor. Rapora göre, son bir buçuk yıllık süre zarfında kullanmak için uyuşturucu bulundurma suçu nedeniyle müdafii görevlendirilen suça sürüklenen çocuk sayısı 104 olup bu sayının yüzde 6’sını kız çocukları oluşturuyor.
Tüm bu sonuçlara baktığımızda Dünya’da ve Türkiye’de çocuk suçluluğu üzerine yapılan araştırmalarda suça sürüklenen çocukların genel olarak sosyo-ekonomik nedenlerle suça sürüklendikleri ortaya çıkmıştır. TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2021 yılında güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olay sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 10,8 artarak 499 bin 319 olarak kayıtlara geçti. Güvenlik birimlerine mağdur olarak gelen 207 bin 999 çocuğun yüzde 89,4’ünü suç mağduru, yüzde 10,6’sını takibi gereken olay mağduru çocuklar oluşturdu. Güvenlik birimlerine suç mağduru olarak gelen veya getirilen 186 bin 14 çocuğun yüzde 7,4’ü yaralama, yüzde 13,1’i cinsel suçlar, yüzde 12,4’ü aile düzenine karşı suçlar, yüzde 4,5’i tehdit, yüzde 12,6’sı bu nedenlerin dışında kalan diğer nedenlerden dolayı mağdur oldu.
Yine Adalet Bakanlığı’nın 2021 yılına ilişkin adli istatistikleri, suç oranlarında yaşanan artışı gözler önüne serdi. 2021 yılında ceza mahkemelerine yıl içinde gelen dosyalarda suça sürüklenen çocuk sıfatıyla bulunan çocukların bölgelere göre dağılımını gösteren grafik incelendiğinde; suça sürüklenen en fazla çocuğun %28,7 oranı ile Marmara bölgesinde, en az ise %7,6 oranı ile Doğu Anadolu bölgesinde olduğu görülmektedir. İstanbul ilinde açılan dosyalarda suça sürüklenen çocukların suç türleri incelendiğinde; kamunun sağlığına karşı işlenen suçlarda ı̇lk sırayı %63,4 oranı ı̇le kullanmak ı̇çı̇n uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçu almaktadır. İzmı̇r ilinde suça sürüklenen çocukların suç türleri incelendiğinde; açılan dosyalarda kamunun sağlığına karşı işlenen suçlarda ise ı̇lk sırayı %86,0 oranı ı̇le kullanmak ı̇çı̇n uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçu almaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü Türkı̇ye Uyuşturucu Raporu’na göre , 2019 ve 2020 Raporuna Göre, hayatında bir kez madde kullananların %35,4’ü 15-24 yaş grubundadır. %5’ı̇ lı̇se öğrecı̇sı̇, %10’u ünı̇versı̇te öğrencı̇sı̇dı̇r.
Araştırmalar parçalanmış ailelere mensup çocuklarda, uyuşturucu kullanma riskinin yüksek olduğu gibi bir tespit bulunmaktadır. Uyuşturucu ile mücadele edilirken uyuşturucu kullanan çocuğa suça sürüklenmiş çocuk değil korunmaya ihtiyacı olan çocuk olarak bakılmalıdır. Adli yollarla çözüme değil, onu ruhsal ve fiziksel olarak tedavi eden ve sonrasında izleyen bir çözüme odaklanılmalıdır. Ayrıca sosyal yardımla sınırlı olmayan, hak temelli sosyal hizmet anlayışına dayanan aile ve çocuk politikaları geliştirilmelidir.
Bütün bu sonuçlardan yola çıkarak önemli olan çocuklar henüz suça sürüklenmeden önleyici tedbirler alınmalıdır. Çocuğun dokunduğu her yer gözetim altında tutulmalı, ailesi, okulu ve çevresi etrafında toplanan veriler ışığında çocuk ekonomik ve ruhsal olarak desteklenmelidir. Ayrıca suça bulaştığı andan itibaren onu gözetim altına alan kişiden mahkemedeki her bir bireye kadar çocuk hakları ve çocukların psikolojik ve ruhsal durumlarını bilen kişiler olmalıdır. Çocuğu topluma yeniden kazandırmayı hedefleyen bir koruma hedefiyle çalışmalar yapılmalıdır. Çocukların yeniden suç işlemelerinin önüne geçmek için onarıcı ve çocuk hakları temelli yaklaşımla psiko-sosyal müdahale planlanıp uygulanmalıdır. Merkezi yönetim ve yerel yönetim iş birliği ile çalışarak suça zorlanan çocukların takibi ve önlenmesi için destek çalışmaları planlamalı. Bu çocuklarla ilgili çocuk takip ve çocuk koruma sistemi kurulmalıdır. İhmal veya İstismar nedeniyle Çocuk İzlem Merkezleri ve Çocuk Destek Merkezlerine getirildikten sonra ailesi veya yakınlarına teslimi yapılan kız çocuklarının eğitimden kopmasını, tekrar istismara uğramasını veya erken yaşta evlendirilmelerini engellemek amacıyla, okullarda Sosyal Hizmet Uzmanlarının görevlendirilmesi ve Okul Sosyal Hizmeti çalışmalarının başlatılmalı. Sonuç olarak en önemli şey bir çocuğun “suça sürüklenmesini” önlemek için bebeklik çağından başlayarak yoksulluğunu önleyecek erken çocukluk eğitimi başta olmak yetişkin olana kadar temel ihtiyaçları izlenmelidir. Çocukluk çağında yoksulluğun önemli ölçüde azaltılması suça sürüklenme riskini de ortadan kaldırır. Çünkü suç toplumsal bir sorundur ve çocuklar suç işlediğinde onları “suça” sürükleyenler gelir eşitsizliğini artıran yetişkinlerdir.