İkinci Yüzyıla Yeni Bir Yol Haritası

UĞUR GÜRSES

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Türkiye bir yol ayrımında. Hem çoğulcu, uzlaşmacı demokratik parlamenter rejime dönüş, hem de artık sürdürülemez bir ekonomik modelin değişimi kaçınılmaz. Her iki alanda gerekli olan ‘taşıyıcı kolonun’ hukukun üstünlüğünün sarsılmayacak biçimde tesisi olduğuna da hiç şüphe yok.

Ekonomik model hem yurttaşlarının son 10 yılda aynı yerde duran gelir seviyesi ile patinaj yapıyor, hem de yoksulluk oranında iyileşme getirmeyen bir tabloda seyrediyor. Her iki alanda rota değiştirerek, sağlanacak iyileşme ile toplumun refahını arttırmak mümkün.

Ekonomideki hane halkı tüketimine dayalı ‘çekici lokomotif’ siyasi krizler, ‘dur-kalklar’ ile istikrarsız bir süreçte ekonominin sürdürülebilir bir patikada ilerlemesine olanak sağlamadı. Sermaye akımlarının yön değiştirmesi, döviz şokları, enflasyonun fiyat istikrarına erişimden uzak bir seviyede dalgalanması dalga boylarını hep büyüttü.

Küresel ekonomideki savrulmalar ve yön değişikliği, arz-tedarik zincirlerindeki kopmalar da ilave şoklar getirdi.

Türkiye, küresel ekonomide gelişmiş Batı ile 21. Yüzyılın büyüme merkezleri olan Hindistan ve Çin gibi Doğu ekseni arasında mevcut altyapı ve lojistik başta olmak üzere ekonomik gelişmişliği ile eşsiz bir konumda olmasına karşın, sahip olduğu ekonomik model değişimi konusunda ilerleme sağlayamadı. Siyasi iktidarın siyasi kriz içinde sarıldığı tercihle, yerel parada kredi büyümesi, inşaat-konut büyümesi ve hane halkı tüketimine dayanan bir döngüden çıkılamadı.

2008-2009’da patlak veren küresel kriz, 2020’de küreyi saran pandemi, 2022’de Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali, küresel ekonomide büyük sarsıntılar yarattı. Enerji ve emtia, gıda arzı ve tedarik zincirdeki dar boğazlar, patlayan enflasyon, ekonomik yavaşlama gibi bir dizi sorun, Türkiye’nin yeni bir model gerekliliğini daha da çok öne çıkarıyor.

Nedir bu potansiyel model değişimi?

Daha yüksek oranda doğrudan yatırımlar alan, buna bağlı olarak sürdürülebilir ekonomik büyüme ve istihdam rayına oturan, bununla da ihracat kapasitesini büyütebilen modeller olarak özetlenebilir.

2022 yılına, Türkiye’nin doğrudan yatırımlar bakımından son 20 yılın net olarak ‘sıfır noktası’ denilse yanlış olmaz. Ödemeler dengesi verilerine göre, 2022 Ağustos itibariyle ülkeye gelen doğrudan yatırım ile yerleşiklerce doğrudan yatırım için çıkarılan fonların neti 5.8 milyar dolar.  Gelen doğrudan yatırımların içindeki 6.6 milyar dolarlık gayrimenkul için yapılan yatırımlar hariç tutulduğunda net olarak 777 milyon dolarlık negatif bir tablo ortaya çıkıyor.

Gayrimenkul için gelen yatırımlar hiçe sayılsa bile 5.8 milyar dolarlık net giriş 800 milyar dolarlık bir ekonomi için çok düşüktür.

İşte bu girişlerin büyütülmesi, ülkenin ihtiyacı olan sermayenin kalıcı ve uzun vadeli olabilmesi için gerekli birkaç ‘sütun’ var.

Bunların başında, ekonomide fiyat istikrarının sağlanması ve uzun vadeli faizlerin kalıcı olarak çok düşük seviyelere gelmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve yolsuzlukla mücadele geliyor.

Halkın gelir ve refah seviyesinin yükseltilmesi için inşaat kolonları değil, hukuk ve yolsuzlukla mücadele kolonlarının dikilmesi gerekiyor.

Enflasyon, hukukun üstünlüğü ve yolsuzlukla mücadele konularındaki ‘sütunların’ kararlılıkla güçlendirilmesi gerekiyor.

Her üçü de gerek toplumun gerekse yatırımcıların güveninin tesis edilmesi ve devamı için çok önemli.

Kurumları işleyen, kuralları ayrım gözetilmeksizin her birey ve kuruma eşit biçimde uygulanan bir ülkede, orta ve uzun vadeli bir yatırım perspektifi olan girişimci için ‘sürprizler’ olmaz. Bu daha fazla yatırımı, istihdamı ve gelir artışını getirir.

Enflasyon ve fiyat istikrarı konusunda neler yapılabileceği bellidir. Güçlü ve bağımsız bir Merkez Bankası ve liyakate dayalı atamalarla, basiretli bir para politikası ülkenin parasına güveni tesis eder. Enflasyon konusundaki tahminler, alınan kararların sonuç alacağına dair beklentiler temellenir.

Hukukun üstünlüğü konusunda da nitelikli bir çoğunluk sağlanması koşulu ile Meclis’te farklı partilerin uzlaşması kaçınılmaz olur. Yargı sisteminin üst kurulu olan HSK’da ‘siyasi amigolar’ yerine mesleğine saygısı olan yargıçlar atanır.

Sadece HSK ataması ile değil, güçler ayrılığının oldukça katı biçimde hayata geçirilmesiyle ‘üst yapısı’ kurumsallaştırılabilir. Bunlar uzlaşma ile Meclis’ten çıkarılabilecek, toplumun da onayını rahatlıkla alabilecek konular.

Her düzeyde hesap veren-hesap soran bir hukuk düzeni güçler ayrılığı ile mümkün.

Hesap veren-hesap soran, şeffaflığı sağlayan bir siyasi zeminde yolsuzluk en düşük düzeye çekilebilir. Bu da en önemli taşıyıcı temel üçüncü sütun olan yolsuzlukla mücadele sütununun tesisine getiriyor bizi.

Türkiye giderek hesap verme, hesap sorma kurumunu kaybeden bir ülke oldu. Bu durum siyasi kulvardaki gidişattan bağımsız değil. Giderek otoriterleşen, hesap vermeyen, şeffaflığı karartan, güçler ayrılığını çökerten bir siyasi rejim altında yolsuzlukla mücadele bir tarafa, rejimin kendisi yolsuzluğun merkezi halini aldı. 

Yolsuzluk nedir?

‘Yolsuzluk’ Uluslararası Şeffaflık Derneği’nce (Transparency International) şöyle tanımlanıyor: “Emanet edilen gücün özel kazanç için kötüye kullanımı”. Bir topluma faturasını ise şöyle açıklıyor: “Yolsuzluk güveni aşındırır, demokrasiyi zayıflatır, ekonomik kalkınmayı engeller ve eşitsizliği, yoksulluğu, sosyal bölünmeyi ve çevresel krizi daha da kötüleştirir.

2014 yılında yapılan G20 Liderler Zirvesi’nde ülke liderlerine dağıtılan bir çalışmada, yolsuzluk tanımı şöyle yapılıyordu; “kamu gücünün özel kazanç için kötüye kullanılması”. Türkiye’yi temsil eden dönemin Başbakanı ise yolsuzluğu şöyle tanımlamıştı: “Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu? Ayakkabı kutusu içerisinde söylenen olaylar, Halk Bankası’ndan alınan ya da soyulan para değildir”.

Temel sorunun en yukarıda, ülkeyi yönetenlerin yolsuzluğu yolsuzluk olarak tanımlamamasında olduğunu not etmek gerekiyor.

G20 için hazırlanan raporda, yolsuzluk 3 ana grupta tanımlanıyordu.

Birincisi rüşvet; bireyler ya da şirketler tarafından kamu görevlilerine, kendi sorumlulukları altındaki yönetsel kararları etkilemek için yapılan ödemeler, rüşvet olarak adlandırılıyor. Rüşvet, hükümet düzenlemeleri ya da faaliyetleri kapsamındaki yönetsel kararlara dönük oluyor. Türkiye      pratiğinde, kamuda süreçleri içinde kurallara uygun yapılabilecek işlerin yapılması için bile oldukça yaygın olduğuna hiç şüphe yok. Kamu görevlilerinin normal sürede yapabileceği işi ‘savsaklamama primi’ olarak bile rüşvet mekanizmasının çalıştığı açık.

İkincisi kamu varlıklarına dönük hırsızlık; kamu görevlileri tarafından zimmete geçirme ya da kamu ve özel danışıklı biçimde yapılan yolsuzluktur. Buna ilave olarak, reel ya da finansal kamu varlıklarının piyasa fiyatının altında illegal transferi, kamuya yapılacak ödemelerin ya da vergilerin kaçırılması, kamu fonlarının harcanması gereken yerlere değil de özel kullanıma aktarılması. Yapılmamış işi yapılmış gibi gösterme ve eksik kabul.

Üçüncüsü ‘himayeci’ yolsuzluk; yolsuzluk yazınında ‘kayırmacılık’, ‘akraba kayırmacılığı’ ve ‘yanaşmacılık’ olarak adlandırılan yolsuzluk tarzlarını içeriyor. Burada özel kesimde yer alanlara siyasal ya da kamusal bir hamilik söz konusu. Tanımında da kamu sözleşmelerinin ya da transfer harcamalarının tahsisinde kamu görevlilerince özel kişi ya da kurumlara, ‘kitabına’ ve kurallara uydurularak ayrıcalıklı muamele yapılması var. Buna mali transferlerde ve profesyonel iş fırsatlarının kamu yetkililerince ‘özel ayrıcalık’ yapılarak onaylanması da var. 

G20 dokümanında yolsuzluğun ‘düşük değerli’ ve ‘devasa değerli’ olarak iki uçta telaffuz edildiğine atıfla, ‘devasa değerde’ yolsuz işlemlerin kamu görevinde yüksek hiyerarşide yer alan kamu görevlilerince yapıldığına işaret ediliyor. Buradan hareketle, farklı kombinasyonlara farklı adlar da veriliyor; yüksek rakamlı sistematik yolsuzluk yapan yüksek kamu yetkililerine ‘kleptokrasi’, menfaati sağlayanın yüksek hissesinin bulunduğu ‘himayeci’ tip yolsuzluğa ‘ahbap-çavuş kapitalizmi’ (Crony capitalizm) deniliyor. Bunlar ne kadar tanıdık geliyor değil mi?

Tanımlar şu açıdan çok önemli; yolsuzluğun ne olduğu, nasıl işlediği, hangi çerçevede yapıldığı tam olarak tanımlanıp kabul edilirse bunun nasıl önleneceğine dair kurallar oluşturulabilir. Hangi alanlarda daha fazla şeffaflık sağlanabilir, hangi denetim süreçleri çalıştırılabilir; bunlara kapılar açılabilir. 

OECD’nin Yolsuzluk ve rüşvetle mücadele ile düzgün iş yapma ilkelerinin belirlendiği 20 yasal araç listesi bu konuda yol gösterici.

Ancak Türkiye koşullarında siyasi partiler yasasına da konulacak siyasi ahlak kuralları ile bunların hesap verme ve şeffaflığı ile ilgili ikincil düzenlemeler ve hükümler öncelikli olmalı.

Refah ve yolsuzluk

Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin ülke sıralamasına bakılırsa ilk 10 sırada yer alanlar şu ülkeler; Danimarka, Finlandiya, Yeni Zelanda, Norveç, Singapur, İsveç, İsviçre, Hollanda, Lüksemburg, Almanya.

Bu ülkelerin neredeyse tamamının refah ülkeleri olarak tanımlanmasıyla, hukukun üstünlüğü endekslerinde üst sıralarda olmalarıyla yolsuzluk algısında en iyi puanlara sahip olmaları arasındaki ilişkinin çok yüksek olduğu da açık.

Türkiye ise 180 ülke içinde 96. sırada yer alıyor. Milli gelirde ilk 20’de olup, 5 kat aşağıda yer alıyor. 2013’te 50 olan puanı ise 2021’de 38’e düşmüş durumda.

Uluslararası karşılaştırmalarda tarihsel olarak son 10 yılda en belirgin düşüşün Türkiye ve Bosna Hersek’te olduğuna işaret ediliyor. Bunun sebepleri arasında ise en başta ‘otokratik lider ve partilerinin elinde güç yoğunlaşması’ ve yargı bağımsızlığının altının oyulması, devletin ele geçirilmesi. Üst düzey yolsuzlukların cezasız kalması, özel çıkarların hizmetindeki yasa yapma, yargının büyük yolsuzluklar karşısında etkisiz soruşturması ya da yapmaması.  

En yakın gelişmelerden biri de Türkiye’nin, yurt dışında rüşvet veren şirketlere karşı hukuki yaptırımları “az uygulayan ya da hiç uygulamayan” kategorisinde yer alması.

Yoksullukla yolsuzluk yarışta

Dünya Bankası, 2030 yılına kadar hem aşırı yoksulluğu sona erdirme hem de gelişmekte olan ülkelerdeki en yoksul yüzde 40’lık kesim için ortak refahı artırma şeklindeki ikiz hedefine karşı en büyük engellerden birinin yolsuzluk olduğunu vurguluyor.

Dünya Bankası, yolsuzluğun yoksullar ve en kırılgan kesimler üzerinde orantısız bir etkisi olduğunu, sağlık, eğitim ve adalet dahil hizmetlere erişimi azalttığını, maliyetini de yükselttiğini vurguluyor.

Dünya Bankası uzmanları çalışmalarında, yolsuzluğun düşük olduğu ülkelerde kamu gelirlerinin GSYH’nın yüzde 4’ü kadar daha fazla olduğu sonucuna varıyorlar.

2019’daki bir yayında IMF uzmanları, OECD ülkelerinde kamu alımlarının GSYH’nın yüzde 13’ü kadar olduğunu hatırlatarak, hükümet alımlarının yolsuzlukta en ‘sıcak’ noktalardan biri olduğuna işaret ediyorlar.

“Büyük projelerin genellikle maliyetleri karşılaştırmayı zorlaştıran ve rüşvetleri gizlemeyi ve maliyetleri şişirmeyi kolaylaştıran benzersiz özellikleri olduğuna” işaret edilen makalede, büyük yolsuzlukların genellikle inşaat ve savunma malzemeleri gibi karmaşık ve maliyetli projelerle ilişkilendirilmesinin nedeninin bu olduğunu vurguluyorlar.

Böylelikle, sonuçta eğitim ve sağlık harcamalarının yolsuzluğun yüksek olduğu yerlerde daha düşük olma olasılığına ve buna bağlı olarak da işçi üretkenliğinin ve yaşam standartlarının iyileşme olasılığını daha az hale getirdiği savunuluyor.Yapılan çalışmalarda, yolsuzluğun gelir eşitsizliğini ve yoksulluğu büyüttüğü, ekonomik büyümeyi azalttığı, sosyal harcamaların etkisini ve seviyesini gerilettiği, servet dağılımını da etkilediği ve eğitimde fırsat eşitsizliğini de körüklediği gösteriliyor.

Türkiye eğer model değiştirerek yeni bir yüzyılda ülkesini “refah ülkesi”, ekonomisini düşük enflasyonlu sürdürülebilir büyüme patikasında doğrudan yatırım alan bir ülke pozisyonuna getirmek istiyorsa yoksulluğu azaltmak istiyorsa yolsuzluğu katı biçimde gündeminden atması gerekiyor. Yapılan çalışmalar, kurallı ve kurumları çalışan ülkelere akan sermayenin, doğrudan yatırımların büyüdüğünü söylüyor. Özellikle de kaynak ülke düşük yolsuzlukla yol alıyorsa.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: