Kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınma için ekonomide yeşil dönüşüm

SELİN SAYEK BÖKE

Yeşil Dönüşüm: Yaşamsal bir Zorunluluk

Artık kaybedecek vakit yok. Düzenin değişmesi gerektiği çok açık. Çünkü bu düzen derin bir yoksulluk yaratıyor. Çünkü bu düzen çiftçiyi kazançsız, halkı gıda güvenliğinden yoksun bırakıyor. Çünkü bu düzen iş ararken umutsuzluğa, üretirken güvencesizliğe mahkûm ediyor. Çünkü bu düzen rantı ve doğa talanını seçerek iklim krizinin en yıkıcı sonuçları olan yangınlarla, sellerle, kuraklıkla yaşamı tehdit ediyor. Bu düzen değişmeli!

Sanayiden tarıma, ekonomik düzenin yeşili ve maviyi koruyacak bir bütüncül dönüşüme ihtiyacı var. Gıda güvenliğimiz için, sağlık hakkımız için, yaşam hakkımızın güvencesi için hayatın tüm renklerini koruyan bir düzen kurulmalı.

Bu değişimin bir zorunluluk haline geldiğini yaşayarak öğreniyoruz. Yazın Akdeniz’de yangınlar, Karadeniz’de seller hayatlarımızı tehdit ederken, kışın Isparta’da rantçıların insafına terk edilmiş çürük elektrik direkleri yıkıldığında, vatandaşlarımız sert kış koşullarında soğuğa terk edildiğinde de yaşadık.

Bilim insanları da çok uzun süredir bu uyarıyı yineliyor, değişimin bir zorunluluk olduğunun altını çiziyorlar. En son 28 Şubat 2022 tarihli raporunda, iklim krizinin bilimsel gerçekliklerini ortaya koyan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovernmental Panel on Climate Change, IPCC) bir kez daha küresel ısınmanın 1.5 dereceyi aşması durumunda sürdürülebilir kalkınmanın çok zor olacağı, 2 dereceyi aşarsa imkansız olabileceği uyarısını tekrar ediyor. Değişim bir zorunluluk!

Bu farkındalıkla dünyada sanayiden tarıma, enerjiden finansa kadar ekonominin her sektöründe pandemi sonrası, iklim kriziyle mücadeleyi merkezine alan böyle bir dönüşüm tartışılıyor ve şimdilik yavaş adımlarla da olsa hayata geçiriliyor. Bu dönüşüm sosyal adaleti de merkezine alan, dijital ve yeşil dönüşümün kaldıracı ile yeni bir kalkınma modeli olarak da çerçeveleniyor. Atılan adımlar küresel ticareti de etkileyecek politikaları içeriyor. Özelikle Avrupa Birliği’nin ithal ettiği ürünlerin kendi sınırına ulaşmadan önceki üretim ve nakliye süreçlerindeki karbon ayak izini vergilendirme kararlılığı bu dönüşümü bizim küresel ticaretteki rekabet gücümüz açısından da bir zorunluluğa dönüştürüyor.

Ekonomide Yeşil Dönüşüm Vizyonumuz Nedir?

Peki, “ekonomide yeşil dönüşüm” dediğimizde neyi kastediyoruz? Bu dönüşüm süreci tüm dünyada “düşük karbonlu” ya da daha iddialı bir ifadeyle “net sıfır” ekonomiye geçiş olarak ifade ediliyor. “Net sıfır emisyon”, ekonomik faaliyetin ürettiği kadar sera gazını atmosferden çıkartacak adımları da içermesi anlamına geliyor. Dolayısı ile bu dönüşüm hem atmosfere sera gazı salınımını azaltacak bir dizi değişimi, hem de var olan sera gazı salınımını dengeleyecek faaliyetleri de bütüncül değerlendirmeyi mümkün kılıyor.

Üretimin yapısını dönüştürecek bu vizyon sadece üretimin çevresel etkilerini ortadan kaldırmayı değil, bunu yaparken ortaya çıkacak sosyal ve ekonomik etkilerin adil olmasını güvence altına almayı da hedefliyor, hedeflemeli de. Zaten bu bütüncüllük olmaksızın uygulanacak bir dönüşüm programının toplumsal olarak içselleştirilmesinin ve uygulanabilirliğinin de mümkün olmayacağı aşikar. Bir diğer deyişle, sosyal adaleti de sağlayacak adımları bütüncül bir dönüşümünün parçası yapmak gerekiyor.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında gerçekleştireceğimiz büyük kalkınma hamlemizin temel kaldıracı yeşil, dijital ve sosyal adalete dayalı üretim olacak; ve, bu kalkınma hamlesi içinde yeşil dönüşüm başat bir rol oynayacak. Neden? Çünkü iklim kriziyle mücadelede benimseyeceğimiz “yeşil dönüşüm” yaklaşımı iklim kriziyle birlikte derinleşen ekonomik buhrana, sosyoekonomik eşitsizliklere, sağlık, gıda ve enerji krizlerine eşgüdümlü çare üretecek, teknolojinin gelişimini de zorunlu kılan geniş kapsamlı bir politika çerçevesine sahip. Bu nedenle de ekonomide yeşil dönüşüm, ikinci yüzyılda hep birlikte hayata geçireceğimiz hak temelli kalkınma hamlemizin temel kaldıraçlarından birisi olacak. 2035’e kadar sosyal adaleti gözeterek kömürden çıkışın adımlarının atıldığı, 2050’de net sıfır hedefine ulaşılan bir dünya düzeninin parçası olacak kalkınma hamlemiz aynı zamanda bugün tek adam rejimi tarafından yaşamaya mahkûm edildiğimiz ekonomik buhrandan çıkış reçetesi de olacak.

Yeşil dönüşüm Türkiye’ye dair ekonomik vizyonumuzun da tanımlayıcısı olarak değerlendirilmeli. Dünyadaki gelişmeler uluslararası iş bölümünde ülkelerin üstleneceği rollerin yeniden tanımlanmasına yol açıyor. 2008-09 küresel finansal krizinden başlayarak, pandemi ile hızlanan ve son haftalarda Ukrayna savaşının da etkileriyle küresel tedarik zincirleri değişiyor. Uzun yıllar ucuz maliyet hesabı üzerinden kurulan küresel tedarik zincirlerinde temel arayış ‘ucuzluktan’ ziyade ‘dayanıklılık’ olmaya başladı. Yaşanan bu şokların tümü tedarik zincirlerindeki kırılmaları arttırdı, bu kırılganlığın aşılabilmesi için üretimde ve üretim ilişkilerinde dayanıklılığa öncelik veren bir anlayış hakim olmaya başladı.

Bu anlayış hem küresel tedarik zincirlerinin coğrafi olarak kısalmasına hem de bu zincirler içindeki iletişim ağlarında güvene dayalı arayışların artmasına yol açtı. Küresel üretim süreçlerinde uzak coğrafyalarda (off-shore) üretimden komşu ülkelerde (near-shoring) üretmeye geçişin hızlandığı, minimum stoka dayalı ‘tam zamanında (just in time)’ üretimden ‘ne olur ne olmaz (just in case)’ üretim modeline geçişin belirginleştiği bu dönemde dünya üretim coğrafyası ve biçimleri bizi de bir yol ayrımına getiriyor: Türkiye küresel tedarik zincirlerine ‘yabancılara ucuzluk ve sömürü’ vaadiyle mi eklemlenecek yoksa ‘bireylerin ve şirketlerin yapabilirliğine yatırım yaparak ve uygun kamu ortamını sağlayarak üretim ilişkilerinin dayanıklılığını’ güvence altına alan bir atılımla mı? Bir diğer deyişle, üretimimizi bugün tek adam rejiminin ucuz emek gücü ve doğa talanı üzerinden kurduğu sömürü düzeninde mi sürdüreceğiz, yoksa sosyal adaleti ve doğayı gözeten, verimli ve katma değerli bir üretim dönüşümünü mü gerçekleştireceğiz? Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar bugün içinde bulunduğumuz ekonomik buhranı aşma reçetemizin, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılındaki kalkınma hamlemizin belirleyicisi olacak vizyonu ortaya koyacak.

Bugün iktidarın tercihinin emek ve doğa sömürüsünden, ranttan yana olduğu açık. Türk lirasına değer kaybettirerek, ucuz emek gücü ve varlıklarımızın yabancılara ucuza satışı üzerinden kurulacak bir kalkınma hamlesi olamayacağı da. Bir yandan Paris İklim Anlaşmasını imzalayıp diğer yandan zeytinliklerin ranta açılması uğruna feda edilmesine karar verilmesinin de…

Zaten öyle ki, bu iktidar iklim kriziyle mücadelede en temel uluslararası metinlerden biri olan Paris İklim Anlaşması’nı bile imzalandıktan ancak beş sene sonra, iklim fonlarına erişebilme kaygısı ile sınırlı bir anlayışla onayladı. Açık ki iktidar bir kez daha sloganlarla algıyı yönetmeyi, belirsiz ve göstermelik adımlarla iklim krizi etiketi altında yeni rant mekanizmaları yaratmayı hedefliyor.

Bizim vizyonumuz ise ekonominin üretimde sosyal adaletli ve kalkınmacı bir ‘yeşil ve dijital’ dönüşümle refah yarattığı bir gelecek!

Üretimimizin nasıl olacağına dair çizeceğimiz yol aynı zamanda uluslararası ilişkilerdeki konumumuzun da tanımlayıcısı olacak. Yeşil ve dijital dönüşümün kaldıraç olduğu bir kalkınma hamlesi ile Türkiye coğrafi konumunun bütün avantajlarını ekonomik refaha ve sosyal adalete dönüştürebilecek bir geleceği de kuracak. Peki nasıl?

Türkiye KOBİ’lerinin, sanayisinin yüksek katma değerli üretime geçişi için mutlaka Avrupa Birliği’ne dönük tedarik zincirlerinin bir parçası olmalı. Bu zincirlerin güçlü bir ortağı olabilmek için de kendi sanayimizin yeşil ve dijital dönüşümünü mutlaka tamamlamamız gerekiyor. Zira, ülkemizin hacim olarak en büyük dış ticaret ortağı olan Avrupa Birliği’nin ortaya koyduğu Yeşil Mutabakat, 2050 yılında karbon-nötr bir Avrupa’yı hedefliyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı yalnızca bir ekoloji metni değil, aynı zamanda AB’nin yeni büyüme stratejisi ve uluslararası ekonomide yeni bir ticaret sistemi ve iş bölümü çerçevesi. Sadece AB coğrafyasındaki üretimin yeşil olmasını değil, AB sınırından girecek tüm ürünlerin ve hizmetlerin de üretiminin yeşil olması gözetilecek. Sınırda karbon vergisi uygulaması ile AB sınırına gelecek tüm ürünlerin de yeşil dönüşüm sonucunda üretilen ürünler olması sağlanacak, bu çerçevede üretilmeyen ürünlerden yüklü vergi alınacak. Sınırda vergi ödeme yükünü üstlenmek yerine sınırdan geçecek ürünlerimizin sosyal adaleti, çevre sağlığını ve verimliliği gözeten yeşil sanayi ile üretilmesini sağlayacak dönüşümü yapmalıyız! İşte, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı için ekonomide yeşil dönüşüm ve kalkınma vizyonu bu.

Üretimde yeşil ve adil dönüşüm

Yeşil dönüşüm tarımı, hizmetleri ve sanayiyi içine alan bir bütüncül dönüşüm, bu yazıda böylesi bir bütüncül çerçevenin sanayi kısmına odaklanıyoruz. Peki, bu vizyon kapsamında üretimde yeşil dönüşümden kastettiğimiz nedir? Üretim için, sanayimiz açısından ne anlama geliyor? Her şeyden önce yeşil dönüşümle kalkınma bir anlayış değişikliğine işaret ediyor. Ekonomimizde uzun yıllardır çözülemeyen kronik sorunlar yaratan, ekonomimizi kırılgan ve birçok alanda dışa bağımlı hale getiren erken sanayisizleşme yerine planlı sanayileşmeyle sanayide yapısal dönüşüm modeline geçiş tercihimizi ortaya koyuyor.

Ekonomide yeşil dönüşüm özünde büyük bir yatırım ve istihdam programıdır. Karbon emisyonunu düşürücü teknolojilere, malzemelere, üretim yöntemlerine yatırım yapılacak. Sanayide elektriğin kullanımı değişecek. İnsan onuruna yakışır, güvenceli ve iyi işlere, yeni istihdam alanlarına yatırım yapılacak. Yeni istihdam alanları yaratılacak, işsizlik düşecek. Dönüşümün kaybedenleri olmamasını sosyal devletle güvence altına alan yatırımlar yapılacak. Yeniden dağılım ile sosyal adalet sağlanacak.

Karbonsuz üretime geçiş için önce üretimde kullanılan enerjinin yeşil olması gerekiyor. Bu nedenle her şeyden önce enerji sektöründe yenilenebilir enerjiye geçiş, kömürden çıkış planlı bir şekilde uygulamaya konulacak. Enerji sektöründe rüzgar ve güneş enerjisi ağırlıklı bir üretim kamu tarafından desteklenecek. Bu alanda var olan teknolojilerin kullanımını ve yeni teknolojilerin gelişimini destekleyici, yenilenebilir enerji ekipmanı üretiminde yerli girdi payını arttırmaya yönelik kamu politikaları uygulanacak. Elektriğin üretiminde yeni teknolojilerin kullanımına dönük, örneğin batarya, farklı depolama çözümleri gibi alanlarda yatırım yapılacak ve desteklenecek.

Bir yandan da karbonsuzlaşmanın parçası olarak kömürden çıkışın yol haritası hazırlanacak. Bu hedeflerle uyumlu olarak yeni termik santral yapılmaması ve mevcut santraller için sosyal ve ekonomik analizler çerçevesinde sosyal adaleti gözeterek kapatma takvimi ve planı yapılması programımızın temelini oluşturacak. Kömürden çıkışın yol haritasını kömür üretiminden hayatını kazanan emekçilerle birlikte tasarlayacağız. Temel hedefimiz salt karbondan çıkış değil, sosyal-adaletli-karbondan-çıkış olacak. Kömür üretiminde yoğunlaşan çalışanların ve bölgelerin geçiş süreçleri detaylı olarak bölgesel Ekonomik Sosyal Konsey toplantılarıyla tasarlanacak, bu planlar önümüzdeki on yılda gerçekleşecek olan bu dönüşümden kimsenin zarar görmemesinin güvencesi olacaktır.

Dönüşümden olumsuz etkilenebilecek çalışanların, yeni ya da mevcut sektörlerde istihdamını sağlayacak teşvik mekanizmalarını kuracağız. Öncelikli olarak, bu mekanizmaların etkin kurulumu için dönüşümden olumsuz etkilenebilecek çalışan profilinin demografik ve beceri özelliklerinin detaylı olarak belirlenmesi, her bir profil için istihdam edilebilirliklerinin çıkarılması ve haritalandırılmasını gerçekleştireceğiz. Mesleki eğitim, işbaşı eğitim programları ve etkin sosyal politikalar tasarlanarak istihdam ve hak kayıplarının önüne geçilecek. Kömürden çıkış özelinde tarif ettiğimiz bu adil dönüşüm çerçevesi tüm yeşil dönüşüm programında uygulanacak. Bu nedenle, yeşil dönüşümün istihdam ve beşeri sermaye politikalarının oluşturulmasında uygulanacak kurumsal çerçeve çok önemli. Bu amaçla, kamu kurumlarında teknik kapasiteyi geliştirecek ve adil geçiş için altyapı oluşturabilecek teknik çalışmaların yapılmasını sağlayacağız. En önemlisi de, bu anlayışı yeşil dönüşümle kalkınma stratejimizin temeline oturtacak, adil dönüşüm alanında politika yapıcılar ile sektörlerin değer zinciri boyunca izlenecek paydaşlarının işbirliğini güçlendirecek mekanizmaların kurulması ve işletilmesi anlayışımızı kurumsallaştıracağız.

Enerji sektörünün arzı tarafındaki dönüşüm kadar sanayi üretiminin enerji tüketiminde verimliliği gözeten politikalarla dönüştürülmesi de şart. Hem sanayinin kendi üretiminin enerji verimliliğini arttıracak şekilde dönüşmesi hem de sanayi üretiminin ve teknolojik gelişmenin enerji tüketiminde verimliliği artıracak yenilikleri ve ürün/hizmetleri sağlar hale gelmesi önemli. Bu amaçla sanayi üretiminde enerji tüketiminden kaynaklanan emisyonların azaltılmasında enerji verimliliğini ve düşük enerji yoğunluklu sektörlerde enerji ihtiyacı için elektrifikasyonu destekleyeceğiz. Özellikle ağır sanayide, taşımacılıkta, inşaat faaliyetlerinde, elektrikli aletlerde, bunlarla sınırlı olmayacak şekilde tüm sektörlerde kendi faaliyetlerinde yenilenebilir enerji kullanma ve enerji verimliliğine katkı yapma hedeflerine yöneltici kamu politikaları uygulayacağız.

Sanayide bu dönüşümün adil olmasını gözetirken hem emeğin haklarını güvence altına alacağız, hem de küçük—orta ölçekli ve verimlilik odaklı üreticileri korumayı hedefleyerek rantı ve piyasalarda aşırı yoğunlaşmayı engelleyecek politikaları uygulayacağız. KOBİ’lerin yeşil dönüşüm sürecinde büyük tekeller tarafından yutulmaması için özel önlemler alacak, KOBİ’lere yönelik teşvik ve destek paketlerini hem çevresel hem de ekonomik sürdürülebilirlik ekseninde yapılandıracağız. Üretim tesis düzeyinde doğrudan yenilenebilir enerji üretim ve kullanımını teşvik edici politikalar, özellikle dönüşümün tabana doğru yayılması için KOBİ’lerin enerji verimliliğini destekleyen sistemler geliştireceğiz. 

Yeşil Dönüşümün Politika Araçları

Bu kalkınma vizyonunun gerçekleşebilmesi, üretimin yeşil, dijital ve adil dönüşümü için hangi politika araçlarının kullanılacağının belirleneceği hedefler ve bu dönüşüm kapsamında tanımlanacak görevlere göre tasarlanacaktır. En temel görev tanımı ekonomimizin sağlıklı, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir geleceğin güvencesi olmasını sağlayacak yeşil dönüşümün gerçekleşmesi olacak. Bu görevin yerine getirilebilmesi için birbirinden farklı politika araçlarını farklı amaçlara dönük kullanacağız.

Yeşil, dijital ve adil dönüşüm büyük bir yatırım hamlesidir. Dolayısıyla herhangi bir politika aracının tasarımına geçmeden önce yatırımların yeşil olup olmadığını ölçmeyi sağlayacak bir sınıflandırma ile başlamak gerekecektir. Bu kapsamda ulusal yeşil taksonomi sistemini kuracağız. Kamuda teknik bir uzman grubunun oluşturarak AB taksonomisi ile uyumlu Türkiye taksonomisini hayata geçireceğiz. Böylece hangi yatırım ve faaliyetlerin teşvik edilmesi gerektiği, vergilendirilmesi gerektiği, kamu alımlarında önceliklendirilmesi gerektiği, sertifikasyona veya etki analizlerinde değerlendirilmesi gerektiğinin çerçevesi de ortaya çıkacak.

Teşviklerin içeriğini önceden belirlenmiş koşullara göre yapılandıracağız, yeşil faaliyetleri ve yeşil dönüşüm görevini tamamlamayı sağlayacak üretimleri teşvik edeceğiz. Kamu politikası olarak üretimde kalite ve çevre standartlarının, firmaları dijital ve yeşil teknolojileri geliştirmeye ve uygulamaya yönlendirmesini sağlayacağız. Kamu alımları başta olmak üzere talep yönlü politikaların, Türkiye’nin öncü olabileceği yeni teknolojilerin geliştirilmesi amacıyla aktif olarak uygulayacağız. Yeni teknolojilerin geliştirilmesi kapsamında üniversiteler ile kamu ve özel Ar-Ge kuruluşlarında merkezler kuracak ve bu merkezlerde kamu tarafından belirlenmiş stratejik alanlarda teknoloji geliştirilmesine yönelik araştırma faaliyetlerini destekleyeceğiz. Dijital ve yeşil teknolojilerin geliştirilmesinde bilimsel bilgi yoğunluğunun fazla olduğunu göz önünde bulundurarak, araştırma üniversitelerine, uluslararası araştırma ağlarına aktif katılım için gerekli desteği sağlayacağız.

Dönüşümün Finansmanı ve Finansın Dönüşümü – Yeşil Finansman

Yeşil dönüşüm bir yatırım programı olduğuna göre finansman da bu bütünün bir parçası olmalı. Hem maliye politikası araçları hem de para ve finansal piyasa politika araçlarının yeşil dönüşüm hedefi ile uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir.

Maliye politikalarını hem vergiler hem de kamu harcamalarını yeşil, dijital ve adil dönüşümün finansmanına imkan verecek şekilde tasarlayacağız. Örneğin, karbon fiyatlaması ve karbon vergiler yoluyla sanayide yeşil dönüşümün sosyoekonomik sonuçlarının yönetilmesi için program hazırlayacağız. Bu kapsamdaki vergi politikasını enerji yoksulluğunu engellemeyi gözeten, vergide adalet hedefiyle uyumlu olarak tasarlayacağız. Yeşil finansman teşvik uygulamalarının piyasa işleyişini bozacak, kamu mali dengesine zarar verecek veya servet transferine ve ranta yol açacak şekilde uygulanmasına engel olacak hukuki ve idari düzenlemeler yapacağız. En kısa haliyle, yeşil bütçe reformu yaparak bütçe kaynaklarını sürdürülebilirlik ilkelerine göre yöneteceğiz.

Sürdürülebilir finans alanında bütüncül bir yol haritası oluşturacağız, finans politikalarını, düzenlemeleri ve teşvikleri iklim hedefleriyle uyumlu hale getireceğiz. Finansal destek ve teşvikleri stratejik sektörlere (tarım, yenilenebilir enerji, yüksek teknolojili sanayi vb.) ve alanlara (sürdürülebilir tarım, verimli su kullanımı vb.) yönlendireceğiz. Yeşil dönüşümü destekleyici para politikası ilkelerini geliştireceğiz. Bankaların iklim risklerini etkin bir şekilde yönetmelerini sağlamak amacıyla denetim ve gözetim çerçevesini güçlendireceğiz. Finansman sağlanan yatırımlara ilişkin doğrulanmış çevre verilerine erişim için kurumlar arası entegrasyonu sağlayacağız.  

Sonuç

İklim krizi ertelenemez, yok sayılamaz bir gerçeklik. Yeşil dönüşüm, iklim kriziyle mücadelede yalnızca emisyonların azaltılmasını aşarak ilişkili tüm siyasal, ekonomik ve toplumsal krizlerin çözümünde önemli bir kaldıraca dönüşüyor.

Yeşil dönüşüm hak temelli bir kalkınma çerçevesinin kaldıracı olarak çağdaş uygarlığı yakalama ve onu aşma hedeflerimizin önemli bir parçası. Yeşil dönüşüm, iklim krizinin olumsuz ekonomik sonuçlarının bertaraf edilmesi, Türkiye’nin hak temelli dünya düzeninde ve uluslararası ekonomide önemli bir rol üstlenmesi, derinleşen sosyal eşitsizliklerin giderilmesi için ülkemize hem bir fırsat sunuyor hem de bir zorunluluk.

Yeşil dönüşümü planlamayla, görev odaklı bir stratejik anlayışla, somut yol haritaları ve eylem planlarıyla, bilimsel ilkeler temelinde ve toplumsal uzlaşıya dayanarak uygulamak bir siyasal irade meselesi. O irade de bizlerde var. Hep birlikte yapacağız!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: