
İklim değişikliği, ağırlıklı olarak insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan sera gazlarının (karbondioksit, metan, diazot monoksit, ozon vb.) atmosferdeki yoğunluğunun artmasıyla, küresel sıcaklığın yükselmesi ve ortalama iklim değerlerinin değişmesidir. İklim değişikliğinin artık görmezden gelinemeyecek bir ‘acil durum’ halini almasına ise iklim krizi adı veriliyor. İklim krizi günümüzün en önemli meselelerinden biridir çünkü çok sayıda faaliyeti kapsar ve tüm dünyayı etkiler. İnsanlığın geleceğini belirleme ve doğal yaşamın devamını şekillendirme açısından ekonomik krizler, savaşlar, bulaşıcı hastalıklar kadar belirleyicidir. İklim biliminden ekolojiye, siyasetten uluslararası ilişkilere kadar birçok farklı disiplini içine alır. Neden iklim krizine dikkat çekmemiz gerekir? İki temel sebepten dolayı. Birincisi, günlük yaşamını fosil yakıtlar kullanarak sürdüren insanların yarattığı bir sorun olmasına rağmen bundan herkesin etkileniyor olması. İkincisi, dünyamızı tehlikeye sokacak hatta sonunu getirebilecek uzun vadeli etkiye sahip olması. Böylesine büyük bir problemle karşı karşıya olan dünyamızda hala yeterli önlemler alınmıyor. Üstüne üstlük ülkemizde ekolojik yaşam tahribatına alkış tutulmakta. Örneğin; Karadeniz’deki HES’ler, doğayı tahrip ederek bölgedeki yaşamı tehlikeye atıyor. HES’lerde derelerdeki suyun tamamı kullanıldığı için vadilere küçük kollardan gelen su yaz aylarında tamamen kurumakta ve vadilerdeki ekolojik denge bozulmaktadır. Akarsuların doğal akış ve yapısının değiştirilmesi ile su kalitesi bozulduğu ve su miktarı azaldığı için tüm canlıların yaşamı tehlikeye girmekte, doğal yaşam ortamları yok olan bazı türlerin nesli tükenmektedir. Gümüşhane’deki ‘Dipsiz göl’ dipsiz çöl oldu. Marmara’da müsilaj oluşumu var. Kanal İstanbul projesi ile İstanbul’daki botanik değerler, yaban hayatı, denizel canlı türleri, ormanlık alanlar tehlikede. Kazdağları ve yöresi talan ve rant politikalarının işgali altında madene açılıyor. Görüldüğü ve zamanla görüleceği üzere ekolojik denge göz önünde bulundurulmadan oluşturulan endüstriyel bölgeler ülkemize faydadan çok ekolojik yıkım getiriyor, getirecek. IPCC 2022 raporuna göre, Türkiye’de aşırı sıcaklıklar can kaybına ve önemli ekonomik kayıplara neden olacak. Su sıcaklıklarındaki artış denizel biyolojik çeşitliliği etkileyecek ve bu durum balıkçılık sektöründe etkilerini gösterecek. Deniz seviyesinin yükselmesi ve kıyı taşkınları, insan yaşamını, sahilleri ve tarihi alanları tehdit etmeye devam edecek. Sıcaklıkların ve ısınmanın artmasıyla su varlığımız azalmaya devam edecek.
Küresel ısınmanın üç büyük tehdidi öngörülüyor. Bunlardan ilki sıcak hava dalgaları, kirlilik ve seller gibi çevresel baskıların insanlar üzerindeki direkt etkisidir. İkincisi ise küresel ısınmanın yaşam standartlarını düşürmesi, sıtma gibi bazı bulaşıcı hastalıkların coğrafi yayılım bölgesinde genişleme, yetersiz beslenme ve ishal rahatsızlıklarının kötüleşmesi gibi nedenleri kapsayan dolaylı etkilerdir. Üçüncüsü artan karbondioksit birikimlerinin karbonlaşması ve asitlenmesidir. Asitlenmenin insanlar ve ekonomiler üzerinde yaratacağı etkiler en çok balıkçılıktan anlaşılabilir. Zarar görmesi en muhtemel türler istiridyeler, mercanlar, planktonlar ve kabuklu deniz hayvanlarıdır. Bu kayıpların boyutunu ve insan tüketimine yansıyacak kayıpların balık çiftlikleri veya diğer yiyeceklerle telafi edilmesi mümkün değildir.
Küresel ısınmayla başa çıkmada üç temel yaklaşım öne çıkar. Bunlar: adaptasyon(sıcak bir dünyayla yaşamaya alışmak), jeomühendislik (karbon kaynaklı ısınmayı dengelemek için ortama bazı soğutma elemanları katmayı hedefler), azaltma(sera gazı birikimlerini azaltmayı hedefler). Bu yaklaşımlardan bizce en uygulanabilir olanı sera gazı birikimini azaltma yoluna gitmektir. Sera gazı birikiminin azaltılması olumlu devlet teşviklerine ihtiyaç duyar. Karbon salımları üzerinde önemli cezalar uygulanmadıkça mevcut düşük karbonlu teknolojiler fosil yakıtların yerini alamaz. Hesaplı düşük karbon teknolojilerinin geliştirilmesi iklim hedeflerimize ulaşma maliyetini düşürecektir. Rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji türlerinin, hibrit araçlarının ve etanol gibi bio yakıtların kullanımını arttırmak ve fiyatını düşürmek üzere verilen mali teşvikler bu desteklerden bazılarıdır. Bu doğrultuda ülkemizin imzacıları içinde bulunduğu Paris İklim Anlaşması’nın maddelerini uygulaması gerekmektedir. 2050 yılına kadar verilen sözler tutulmalıdır.
İklim değişikliği tabanlı teknoloji çözümleri hayati öneme sahiptir. Girişimcilerin desteklenmesi ve kamu teşviklerinin bu alana kaydırılması gerekiyor. daha fazla gecikmeden sürdürülebilir bir iktisadi gelişim politikasına ve bu politikanın bir sonucu olarak planlı ve doğaya saygılı bir mekansal planlamaya ihtiyaç vardır. Gerekli adımlar atılmazsa sudan gıdaya, ekonomiden ekosistemlere kadar dünyadaki her şey etkilenecek. Sulama imkanını azaltacak, tarımsal verime zarar verecektir.
Biz gençler olarak ekolojik bir yaşamın ve üretiminin inşası, ekolojik bakımdan sürdürülebilir, doğayla uyumlu yaşam için çeşitli projeler ve etkinlikler gerçekleştireceğiz.