Model Tartışması Bağlamında Müslüman Kardeşler Hareketi

Düzgün Arslantaş

Müslüman Kardeşler Hareketinin Evrimi

Müslüman Kardeşler (MK) Mısır ve Ortadoğu’daki sempatizan ağıyla İslam coğrafyasındaki en örgütlü İslami tandanslı yapıdır. Örgütün uzun yıllar benimsediği şiddet karşıtı tutum ve sosyal dayanışma faaliyetleri muhafazakârlar arasında büyük sempati kazanmasına vesile olmuştur. Bu durum Hüsnü Mübarek sonrası dönemde MK’in Mısır’da en büyük aktör olarak ortaya çıkmasının önünü açmıştır. Bu yazının ilk bölümünde MK hareketinin temel özellikleri ve stratejisi tanımlanacak, akabinde ise model tartışmasına referansla AKP-MK ilişkileri analiz edilecektir.

MK 1928 yılında İsmailiye’de bir ilkokul öğretmeni olan Hasan-al Banna tarafından kuruldu. Al-Banna, hareketi dava, tarikat, politik kimlik, spor kulübü ve bilimsel ve kültürel dayanışma ağı olarak tanımlamıştır. Bu anlayış doğrultusunda, MK faaliyetlerini sadece dini alanla sınırlandırmamış, aynı zamanda sosyal, politik ve ekonomik alanda da aktivizmini artırmıştır. Bu durum hareketin devlet içinde devlet olmasının yolunu açmıştır.

1945’ten itibaren MK hareketinin hedefleri ve yöntemi daha da belirgin hale gelmiştir. Kuran’ın orijinal anlamına uygun şekilde yorumlanması, Kuran hükümleri doğrultusunda Mısır ve İslam alemlerinin birleşmesi, Mısır’ın yabancı güçlerin askeri varlığından korunması, sosyal yarım faaliyetlerinin genişlemesi ve ekonomik eşitsizlerin azalması gibi hedeflerin altı çizilmiştir. Bu amaçlara erişmek için ise misyonerlik, eğitim, indoktrinasyon ve aksiyon türü yöntemler belirlenmiştir.

Aralık 2010’da Tunus’ta Muhammed Buazizi isimli seyyar satıcının kendisini belediyenin önünde yakmasıyla Ortadoğu’da geniş katılımlı sokak hareketleri başlamış ve otoriter rejimler birbiri ardına yıkılmıştır. Mısır’da ise 25 Ocak 2011’de başlayan kitlesel sokak protestolarının ilk aşamasında yer almayan MK destekçileri ve Selefi gruplar, protestoların yaygınlaşmasıyla sokaklara inmişler ve deyim yerindeyse sol ve liberal gruplardan devrimi kaçırmışlardır (hijacked revolution). Protestoları motive eden nedenler arasında son dönemlerde uygulanmaya başlanan neoliberal politikaların doğurduğu olumsuz sonuçları, 2007 finansal krizini, sosyal eşitsizlikleri, Haziran 2009’da Obama’nın Kahire’de yaptığı konuşmayı, ve muhalif gruplar üzerinde uygulanan sistematik baskıyı saymak mümkündür. Son tahlilde, ordu göstericilerle saf tutmuş ve 31 yıllık Mübarek rejiminin sonunu getirmiştir.

Mübarek’in Milli Demokrasi Partisi’nin olmadığı yeni siyasi düzende, farklı eğilimleri yansıtan birçok siyasi parti kurulmuştur. Örneğin, MK destekçileri Özgürlük ve Adalet Partisi’ni kurarken, Selefi gruplar Nur Partisi’ni kurmuşlardır. Mübarek sonrası dönemde gerçekleştirilen ilk seçim olan ve Ocak 2012’de yapılan parlamento seçimlerinde MK adayları sandalyelerin yüzde 47’sini Selefiler ise yüzde 24’ünü kazanmıştır. Böylece İslami eğilimli partiler mecliste yüzde 70 temsile ulaşmıştır. Bu dönemde geçici olarak iktidarı elinde bulunduran Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi, bağımsız adaylara ayrılan sandalyelerde parti listesinden isimlerin yarışmasını gerekçe göstererek bu seçimleri Anayasa Mahkemesi eliyle iptal etmiştir. 2012 Haziran’ında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda ise eski General Ahmet Şefik’e karşı MK’nın adayı Muhammed Mursi, katılımın yüzde 51 gibi düşük seyrettiği seçimlerde yüzde 51 oyla Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 

Mısır’a demokrasi sözü veren Mursi kısa sürede tersi yönde hareket etmeye başlamıştır. 22 Kasım 2012’de yayınladığı kararnameyle yeni Anayasa yapılana kadar kendi yaptığı kanunlara itiraz ve iptal yolunu kapatmıştır. Buna karşılık, muhalefet partileri aşırı yetkilendirilmiş Cumhurbaşkanına karşı geniş çaplı protestolar için çağrıda bulunmuştur. İki hafta süren gösteriler kanunun bir kısmının iptaliyle sonuçlansa da Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinin birinci yılı olan Haziran 2013’te protestolar yeniden başlamıştır. Mursi yandaşları ve karşıtları arasında yaşanan gerginliğin kanlı çatışmaya dönmesi üzerine Genelkurmay Başkanı Sisi 3 Temmuz 2013’de ordunun yönetime el koyduğunu ilan etmiştir.

Model Tartışması

AKP dönemine kadar Türkiye-Ortadoğu ilişkileri kilit öneme sahip değildi. Bunda tarihsel bir takım önyargıların ve düşmanlıkların rolü büyüktü. Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’nın akabinde Batı ile saf tutması ilişkileri daha da gerginleştirmiştir. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’na atanması ve “sıfır sorun politikası”nın yürürlüğe konmasıyla bu durum yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Sıfır sorun politikası argümanı temel olarak dört temel varsayıma dayanmaktaydı: Bölgenin güvenliği, sorun çözüm mekanizması olarak diyalog; ekonomik bağımlılık; ve kültürel birliktelik ve plüralizm.

Bu kapsamda Türkiye İslami kökenli bir partinin iktidarda bulunduğu ve demokrasi ile sorunu olmayan bir ülke olarak Ortadoğu devletlerine model olarak sunulmaktaydı. Model tartışması hem iç hem de dış politikayı kapsamaktaydı. Bu model daha çok ABD menşeli muhafazakâr düşünce kuruluşları ve lobi grupları tarafından savunulmaktaydı. Türkiye modeli birçok Arap lider tarafından dile getirilmiş ve yeni düzende İslami eğilimli partilerin meşruiyet zeminin ve manevra alanını genişletmiştir. Fakat son tahlilde Türkiye modeli başarısız olmuş ve Ortadoğu coğrafyasında neredeyse uygulama alanını tamamen kaybetmiştir. 

Türkiye modelinin başarısız olmasının birçok nedeni vardır. Birincisi, Türkiye ve Mısır’da batı ve batılılaşma farklı anlamlar taşımaktaydı. Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefi AKP’nin sisteme entegrasyonunu kolaylaştırırken, MK için ise batı ve batı ile ilişkiler Mısır’ın kolonyal geçmişi nedeniyle mümkün değildi. İkincisi, Mısır ve Türkiye’nin siyasi yapısı bazı farklılıklar taşımaktaydı. Model tartışmasının yaşandığı dönemde Türkiye’den farklı olarak Mısır’da politik rekabet çok güçlüydü. AKP Has Parti ve Demokrat Parti gibi rakiplerini kendi potasında eritirken, MK 2012 seçimlerinde yüzde 37 oy olan Selefiler’in Nur partisiyle ve kendisinden daha ılımlı olan politik aktörlerle mücadele etmek durumundaydı. Üçüncüsü, MK geleneğinin siyasi parti deneyiminin olmaması geçiş dönemini iyi yönetememesine neden olmuştur. Bu bağlamda, MK’in uzun yıllar yer altında faaliyet göstermesi ve rejime duyulan güvensizlik demokratik prensiplerin benimsenmesini engellemiştir. Mısır’dan farklı olarak Türkiye’de ise İslami eğilimli partiler, her ne kadar zaman zaman Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılsalar da, varlıklarını sürdürebilmişler ve demokratik siyasi alanda deneyim edinmişlerdir. Dördüncü unsur olarak Türkiye ve Mısır’da ordunun farklı rollerine bakmak gerekir. Türkiye’de ordu AB reformlarıyla büyük oranda zayıflatılırken, Mısır’da geçiş döneminde ordu güçlü konumunu sürdürmüştür. ABD ile yakın ilişkiler, askeri yardımlar ve ordunun ekonomideki güçlü rolü ordunun etkinliğini sürdürmesini kolaylaştırmıştır. Beşincisi, Mısır ve Türkiye farklı ekonomik dinamiklere sahipti. AKP özellikle ilk yıllarında uyguladığı neoliberal politikalarla uluslararası sermaye düzeniyle bütünleşirken, Mısır’da halkın devrim sırasındaki sosyal adalet ve eşitlik talepleri uluslararası sermayeyle bütünleşmenin önünde engel oluşturmuştur.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: